26 Eylül 2011 Pazartesi

sıra-dışı

Her birimiz yalnızca toplumun geri kalanının düşünebildiği kadar düşünmeye izinliyiz. Eğer birkaç adım önde isek “sıra dışı” kabul ediliriz. Zamanın trendlerine uyum sağlamak ve bu kalıplar içerisindeki yaşamı kabul etmek zorundayız. Oysa ilerlemek, gelişmek en olası gerçek değil mi? Geriye giden yahut duran saatlere bile bozuk deyip tamir ettirmiyor muyuz? Öyleyse insanlar niçin ilerlemeye teşvik edilmiyor? Niçin sıra dışı olmak korkutucu?
Gelişmekte olan ülkelerin en büyük sorunlarından biri üretim gücündeki eksikliktir bence. Gerek fikir üretimi, gerekse ürün ve servislerdeki üretim o kadar düşük ki “haaaala gelişemediler” demenin nazik yolu olan “gelişmekte” sözcüğüyle değerlendiriliyorlar. Elbette her konuda olduğu gibi bunun suçunu da düşünmekten korkan ve eğitimsiz kitlelere atacağım. Medyanın, politikacıların ve gelişmiş ülkelerin dayattıkları, düşünmelerine izin verdikleri kadar düşünmeyi kabullenmiş kitleler, ileri gitmeye çalışan bireyleri de paçalarından tutup çekiyorlar.
Ülkemizde sürekli yeni okullar, üniversiteler açılıyor, eğitim programları ve içerikleri değiştiriliyor ancak aynı süreklilikte üretim becerisinden yoksun, düşünme ve sorgulama yetileri bastırılmış, eksik de olsa itilip kakılarak diploma verilmiş gençler piyasaya giriyor (ya da girmeye çalışıyor). Mutlaka bunların tam aksi için çalışan, kişisel gelişimi ve bireysel yetenekleri destekleyen, somut ve soyut üretime katkıda bulunmak için çabalayanlar var ve bu kitle de artacak gibi görünüyor, ancak şimdilik tablo yeterince renkli ve iç açıcı değil.
Yapılan birçok araştırma piyasaya çıkan yeni markaların alışılmış geleneksel markalarla rekabet gücüne sahip olmadığını gösteriyor ki bu da toplumumuzdaki tutuculuğun basit bir örneği. Daha iyi ve verimli olsa bile yeniyi kullanmaktan çekiniyoruz, üstelik milyonlar yatırılan reklâm sektörüne rağmen. İnsanların çoğunun doğru olduğuna inandıkları konularda okuyor olması da yeni çıkan kitapların satmak için genel geçer görüşler içermesini gerektiriyor ve yine aynı yerde saymak zorunda kalıyoruz. Ancak neden? Neden insanlar bilmedikleri ya da doğru bulmadıkları konuları daha derinlemesine öğrenmek için çaba sarf etmiyor? Neden eldekilerle yetinmek bir başarı sayılıyor? Ve ne zaman bu hastalıktan kurtulacağız, ya da herhangi bir zamanda kurtulabilecek miyiz?

hakkında

tamamen bencilce hazırlanmış bir blog bu. yıllar içerisinde, günlük hayatında aklına takılanları sağa sola karalayıp durmuş genç bir kadının derlemesi; gözünün önündekileri bile göremeyen, görse de anlamayan insanlarla dolu hayatta her şeyi doya doya seyretmeye bayılan cesur ve genç bir kadının düşüncelerinin derlemesi.
fikir, öneri ve paylaşımlarınız için email ya da yorumları kullanabilirsiniz.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Lorem ipsum

"Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat. Duis aute irure dolor in reprehenderit in voluptate velit esse cillum dolore eu fugiat nulla pariatur. Excepteur sint occaecat cupidatat non proident, sunt in culpa qui officia deserunt mollit anim id est laborum."